Bunu okuyorsunuz:
“Yapabileceğimiz En İyi Şey Müzik” Batu Akdeniz | Röportaj #55

“Yapabileceğimiz En İyi Şey Müzik” Batu Akdeniz | Röportaj #55

batu akdeniz

2 Aralık’ta yayınlanan ilk uzunçalar albümü Bir Kalbin Çöküşü ile rock sahnesini sallayan Batu Akdeniz’le keyifli bir röportaj yaptık!

Rock sahnesinin yetenekli ismi Batu Akdeniz yeni albümü Bir Kalbin Çöküşü ile fırtınalar estiriyor. Herkesin sabırsızlıkla beklediği albümün çıkmasının ardından biz de merak ettiğimiz her şeyi Batu’ya sorduk. Albümdeki neredeyse her şarkıyla ilgili uzun uzadıya konuştuğumuz bu samimi röportajı sizin de gülümseyerek okuyacağınızı umuyoruz. Keyifli okumalar!

 

 

Hoş geldin Batu, nasılsın?

İyiyim, teşekkür ederim Ezgisu. Sen nasılsın, napıyorsun?

Ben de iyiyim teşekkür ederim. 2 Aralık’ta yeni albümün yayınlandı ve ben hemen albümünle ilgili konuşmaya başlamak istiyorum çünkü çok güzel bir albüm.

Çok teşekkür ediyorum.

Bir Kalbin Çöküşü, cayır cayır bir rock albümü ve senin ilk uzunçalar albümün. Nasıl hissediyorsun şu an?

Açıkçası bayağı iyi hissediyorum kendimi çünkü uzun zamandır yapmak istediğim bir şeydi bu. Bir de insanların bununla ilgili çok beklentisi vardı. Çünkü benim azımsanmayacak bir rockçı kitlem var ve onlar bana hep “Ee hadi Batu, sen bir şeyler yapmayacak mısın?” diye soruyorlardı. Ben de “İyi, alın o zaman.” der gibi bu albümü böyle fırlatmak istedim. Ben de yapmak istiyordum tabi bunun da etkisi var; ama fanlardan da isteyenler çok vardı. Umarım tatmin olmuşlardır. Keyifli bir süreç benim için.

Peki kayıt süreci nasıl geçti? Tam pandemiye denk geldi. Sizi zorladı mı bu?       

Çok korkunçtu ya. Gerçekten o kadar zordu ki akşam 6-7 yasaklarının olduğu zamanlarda bu albümü yapabilmeye çalışmak, kaydetmeye çalışmak… Şöyle anlatayım, sabah uyanıyordum 10 gibi, sonra bizim mixi yapan Uğur abi var, Uğur abiyi evden almaya gidiyordum çünkü toplu taşımaya binmesini istemiyordum. Uğur abiyi aldıktan sonra stüdyoya götürüyordum, bu arada trafikte geçen zamanı söylemiyorum bile. Stüdyoda çalışıyorduk, akşam Uğur abiyi eve bırakıyordum. Sonra kendi evime gidiyordum ve zaten saat 7 oluyordu. Çok kötüydü yani. Bir de bu pandemi dönemi boyunca benim sürekli evde kalmaktan mı stresten mi neden bilmiyorum çok ciddi alerjilerim oldu, kontrol edilemeyecek durumdaydı. Çok uzun sürdüğü için bir de hastalığın depresyonuyla da uğraşıyordum. Neredeyse 9-10 ay hiç aralıksız alerjim sürdü ve hayat kalitemi gerçekten yerle bir etti.

Sadece alerji de değil anneannemi de kaybettim Aralık’ın sonunda. O, beni büyüten insandı, o yüzden annemi kaybetmek gibi hissettirdi gerçekten çok kötü bir şeydi. Bir de onu yaşadım üstüne. Zordu yani. Zaten müzik yapmak çok büyük bir mücadele, rock müzik yapmak ekstra sert bir mücadele çünkü bariz şekilde daha zor. “Hayalleri için yaşadı ve öldü” hikayesi gibi ama sonuçta güzel bir hikaye, benim için öyle bir albüm. İçinde çok önceden yazdığım parçalar da var çok yeni parçalar da var. Pandemi döneminde yazdığım parçalar da var ama onları bir köşede tutuyorum. Daha çok pandemi öncesinde yazdığım parçalar var. Bu albüm daha çok önceden yazdığım rock parçalarını yeni yazdığım rock parçalarıyla bir potada eritmek için yaptığım bir şeydi.

Peki bu albümle ilgili başka neler söyleyebilirsin Batu? Seni tatmin etmesi açısından veya müzikal açıdan?

Bu albüm, hayatımın bir döneminin albümü diyebilirim. Her döneminin albümü olarak hatırlayabileceğim bir şey değil, müzikal söylem olarak da sözler olarak da. İçinde kariyerimdeki iyi basamaklardan biri olarak gördüğüm çok sevdiğim parçalar da var, çok hoşlanmadığım parçalar da var. Yani biliyorsun bir sanatçı her şarkısını çok sevmez, bazen öyleymiş gibi davranır ama aslında öyle değildir. Ama sonuç olarak pandemi döneminde, insanüstü bir çaba göstererek böyle bir sonuç çıkarmayı başardık. Bunun için de gurur duyuyorum. 5-10 sene sonra geriye baktığımda güzel hatırlayacağımı düşünüyorum.

Peki dinleyicilerin tepkileri nasıl oldu, beklediğin gibi miydi?

Bu benim ilk uzunçalarım, o yüzden tam bir kıyaslama yapamıyorum. Belki Yarın Yokmuş gibi EP’siyle kıyaslayabilirim ama o da tam olmaz. Yani bunu belki 1 sene sonra geriye dönüp bakarak ölçebilirim belki. Ama genel olarak güzel tepkiler geldi diyebilirim. İnsanlar farklı buldu; çünkü daha önce yaptığım şeyler pop-rocktı. Ben çok yabancılamamaları için daha önce yayınladığım 4 tekliyi albümün içine koydum. O da bence birazcık ısındırdı insanları.

 

 

Bir Kalbin Çöküşü şarkısında gitarı sen mi çaldın? Bunu aslında yazabilmek için soruyorum çünkü gerçekten harika. Özellikle outro kısmı çok çok güzel.

Çok teşekkür ederim, ben çaldım evet. Çok naziksin.

Albümün, senin de sevdiğin gibi, eski rock albümleri gibi. Özellikle Yazık Sana’da Queen vibe’ı aldım mesela…

Böyle düşünmene çok sevindim çünkü onu tam olarak öyle bir amaçla yaptık. Ben o parçayı 2018’de yazmıştım, ta o zamandan beri duruyor. O zamanki kız arkadaşımla acaba bir gün ayrılırsak nasıl bir şarkı yazarım diye hayal edip yazmıştım. Çok mazoşistçe bir düşünceydi, evet.  Aslında hayal ettiğim şey bir yerde gerçek oldu ve şarkı da gerçek oldu maalesef. Çok trajikomik bir hikaye. O parçada armonilerde Disney havası var. Bir Disney filminin ya da bir Broadway müzikalinin bir parçası gibi, çok enteresan eski bir vibe’ı var. Benim albümdeki favorim Yazık Sana aslında, sana onu söyleyecektim. Gerçekten seviyorum o parçayı –ki bunu yalnızca birkaç şarkım için söylerim bak. O yüzden çok teşekkür ederim böyle düşündüğün için.

Bunu zaten soracaktım, sen söylemiş oldun; ama yine de soracağım. Albümde senin için yeri ayrı olan, diğer şarkılardan biraz daha öne çıkan, Yazık Sana dışında, bir şarkı var mı?

Ona Gitme’yi seviyorum, o da daha önce hiç yapmadığım bir şeydi. Bir kere söz olarak Ona Gitme benim yazacağım tarzda bir şey değildi; çünkü ben kimseye “Ona gitme.” demem. Çok açık söyleyeyim sana. (Gülüyoruz) Egoluyumdur o konuda açıkçası. Biri beni seçmeyip başkasına gidiyorsa gidebilir yani. Ama işte bir şekilde o şarkı çıktı ve şarkıyı hem benim çok yakın arkadaşım hem de prodüktörüm olan Bulut’a dinlettiğim zaman “Bu şarkı çok catchy, çok enteresan, bu şarkının üzerine gidelim.” dedi.  Ben nefret ediyordum ilk başta; çünkü “Ona gitme bana gel.” söylemi o kadar gevşek geliyordu ki… Aşırı sinir bozucuydu. Yani biri böyle bir şarkı söylese yolda, tokatlarım bak yemin ediyorum. (Gülüyoruz) Adam kendi şarkısına ne sövdü diyeceksin ama öyle. Sonra o şarkı bir şekilde çok farklı bir sounda evrildi.

O dönemde ben Royal Blood, Queens of Stoneage gibi grupları çok dinliyordum. Onların gitar rifflerinden çok etkileniyordum. Sonra o parçanın nakaratına bir gitar riffi yazdım. Ona Gitme’nin neredeyse tüm gitarlarını ben çaldım. Bir kısmını Che çaldı ama ritimleri ve soloyu ben çaldım. O dans ettirici, o seksi ritim aslında direkt Queens of Stonage’den etkilenerek yaptığım bir riffti. Sözleri onun üstüne koyunca tamam dedim, parça bir şeye benzedi. O şarkı bence o şekilde Ona Gitme oldu. Sonra çok sevdim zaten. Çok eğlenceli, çalması aşırı keyifli ve konserde de aşırı koparıyor insanları. İnsanların önde nasıl çıldırdığını görüyorum öyle olunca da o şarkıyı çalmak çok güzel hissettiriyor.

Hikayesini paylaşmak istediğin bir şarkın var mı?

Yazık Sana’yı söyleyebilirim Ezgisu, az önce anlattım hikayesini zaten. Onun dışında… Kimselerin Olamadım’ı ben ilk başta bir düet şarkısı gibi hayal etmiştim. Bir adamla düet yapmalıyız, diyordum.  Hatta Barış Kocatürk’ü düşünmüştüm o şarkı için, ona çok uyduruyordum o şarkıyı. Sonra biz Barış Kocatürk’le Vurdum Kendimi Yola’yı yaptık, Kimselerin Olamadım biraz öksüz kaldı gibi oldu. Bir de Bir Sebebi Var’ı seviyorum.  Çünkü benim tam pandemide depresyondan depresyona girdiğim zamanda -yani herkes zaten kötüydü de biliyorsun müzisyenler ayrı bir kötü durumdaydı, o müzisyen depresyonunu maddi manevi en yoğun şekilde yaşadığım dönemde yazdığım bir parçaydı. O yüzden onun sözlerini çok seviyorum. Aslında mesela bu albümde beni anlatan bir tane şarkı varsa o, Bir Sebebi Var’dır. Çünkü orada anlattığım şey hem yakın zamanda hem de bütün hayatım boyunca hissettiğim tüm karanlık hislerin, düşüncelerin toplamı gibi. O yüzden o şarkının benim için ayrı bir önemi var.

 

 

 

Albümdeki şarkılara kimler neler ilham verdi?

Dediğim gibi köklerime iyice dönüp sert bir rock albümü yapmayı çok istiyordum. Güncel şeyleri de çok dinledim ama. Mesela Sam Fender var, ben onun müziğini çok seviyorum. O da İngiltere’nin armağan ettiği çok yetenekli adamlardan bir tanesi. Dediğim gibi Royal Blood’ı çok dinliyordum son 1-2 senedir. Aslında hem eskiyi hem yeniyi aynı potada eritmenin bir yolunu arıyordum, insanları çok da fazla gitara boğmadan. Ama benim çok fazla gitara boğmayan halim bile bu albümdeki gibi oluyor. Bu albüme bazen bakıyorum ve her yerde gitar görüyorum; ama dediğim gibi pandeminin başından beri böyle “Sert bir rock albümü yapayım, bunun zamanı geldi.” kafasındaydım hep. Bunu yapmasaydım hiç rahat hissedemeyecektim. Hep aklımda “Şöyle cayır cuyur bir rock albümü yapmadım.” olarak kalacaktı.

Bu albümden sonra bu kadar old schoola tekrar gider miyim bilmiyorum. Çünkü bu gerçekten çok old school bir albüm ve ben eminim ki herkese hitap etmiyordur.  Bu çok normal bir şey; çünkü bu şarkılar, bu sound, şu an radyoda duyabileceğinden, Spotify Türkçe Rock listesinde duyabileceğinden çok farklı. Her şeyden çok farklı şu an bu albüm. 2000’lere bile gitmiyor,  çoğunlukla 70’lerde 80’lerde takılıyor. Mesela Bir Kalbin Çöküşü bayağı 80’ler sonuna ait bir parça gibi hissettiriyor bana. İşte Yazık Sana’yı sen söyledin, 70’leri hatırlatıyor diye. Birkaç tane şarkı var daha modern olan, Seninleyken Süpermenim gibi. Ama o da mesela 90’ların Radiohead’ini falan hatırlatıyor bana. Yani böyle işte bu albüm, benim eskiden dinlediğim ve yeni dinlediğim grupların bir karışımı gibi.

En son Katiller Cenazede’nin klibi yayınlandı. Albümdeki her şarkıyı kliplendirmeyi düşünüyor musun?

Aslında albümdeki neredeyse her şarkı için bir klip çektik. Ben yazın bu albümün kliplerini düşünürken “Madem bu bir albüm ve bu madem bir konsept içerisinde o zaman klipleri de bir konsept etrafında toplamamız lazım.” dedim. O dönem pandemi yüzünden sürekli kapanmalar olduğu için kışa kadar tekrar kapanmalar gelir ve tekrar işlerimiz sekteye uğrar diye çok korktuk. Ben de madem böyle bir risk var o zaman hadi bir yeri 3-4 gün kapatalım ve orada bir sürü klip çekelim diye düşündüm. Orada 5 tane klip çektik ve 5 tane şarkıyı da canlı kaydettik. Aralarında daha eski şarkılar da var. Mesela Eksik’i canlı kaydettik, Ona Gitme’yi canlı kaydettik onlar da yayınlanacak hem Spotify’da hem Youtube’da; ama ne zaman bilmiyorum, yani en temizinden daha bir 5-6 ayları var. Şu an albümün kliplerini yayınlıyoruz sırayla. Sevgisizlik ve Hikayemin İhtiyacı Var Sana’nın da klipleri gelecek.

 

 

 

Bir şey dikkatimi çekti Batu, Bir Sebebi Var, Ona Gitme ve Katiller Cenazede, albümden çok önce çıkmış teklilerdi ve albümde yer alıyorlar. Ama onlara yakın bir zamanda çıkmış olan Unutmadım Bizi albümde yok. Bunun bir sebebi var mı?

Aslında bir sebebi yok. Unutmadım Bizi’yi farklı bir şey olarak düşündüm ve albüme eklemedim. Aslında o şarkı hiç fena tepkiler almadı, güzel de dinlendi; ama bu albümün bir yerine koyamadım Unutmadım Bizi’yi. Neden bilmiyorum, inan bilmiyorum ama o şarkıyı albüme koymak fikri iyi hissettirmedi. Şarkıyı sevmediğimden değil. Sadece… Koyamadım sadece. Mesela Başka Bir Gün’ü de albüme koyamadım. Onu da sıkıştıramadık bir yere.

Neden Bir Kalbin Çöküşü ismini seçtin?

Ben Stefan Zweig’ı çok seviyorum. Onun kitapları incedir ya kitap okumaya başladığım zamanlarda özellikle onu okurdum. Onun Bir Kalbin Çöküşü isimli bir kitabı var. Bir adamın trajedisini anlatıyor. İlk gördüğümde bu isim benim acayip hoşuma gitti, beni çok etkiledi. Önce bir şarkı yaptım sonra da “İsmi, Bir Kalbin Çöküşü.” dedim.  Bu arada o kitabı Bir Kalbin Çöküşü olarak çevirmek… Çok etkileyici, göreni parça parça edecek bir şekilde çevrilmiş. Çevirmenin ismini de veremedim şimdi, ayıp oldu biraz. Yani çok hoşuma gitti, ben de dedim ki “Niye ismi bu olmasın?”. Şarkılar tamamlandıktan sonra hepsini bir araya topladım ve hangisinin ismi güzel diye baktım. Yazık Sana olmazdı, albüm ismi olarak fazla tripli olurdu. Katiller Cenazede fazla politikti mesela ama fena da değildi.

Ya bir de o kadar hızlandı ki bu müzik dinleme işleri, şimdi Katiller Cenazede koyacaksın albümün ismini; ama onu 3-4 ay önce single olarak yayınlamışsın. Dinleyici geliyor diyor ki “Sen yayınlamadın mı Katilleri Cenazede’yi?”.  Sen oraya istediğin kadar “Albüm çıkıyor, albümün ismi Katiller Cenazede.” yaz, mutlaka biri çıkıp onu söylüyor. Bu da beni biraz kahrediyor açıkçası; çünkü eskiden müzik dinlerken ben o kadar fazla dikkat ederdim ki… Bu albüm ne, niye yazılmış, niye bu albümün içinde bu şarkı var, bu albümdeki bu şarkının hikayesi ne? Yani herkes aynı ilgiyi duymak zorunda değil tabi ama bu beni üzüyor ya. Bunu yaşamamak için de albümün ismini Bir Kalbin Çöküşü yaptık. Ayrıca bir taraftan da bu isim, albümdeki konsepti biraz tamamlıyor. Çünkü albümde zaten genel bir yıkıklık var. Neşeli şarkılarda da hüzünlü şarkılarda da o yıkıklık hissediliyor. O nedenle bu isim, şarkıları genel olarak toparlıyor gibi geldi bana.

Peki müzisyenler sanki Sevgisizlik’i daha mı çok beğendi? Bana öyle geldi de…

Olabilir ya. Sevgisizlik albümdeki en old school rock olan şarkı, tam 80’ler yolculuğu gibi bir parça. Yani ben Sevgisizlik’i dinlerken bayağı Billy Idol falan duyuyorum. Ona yaptığımız klipte de ona uygun renkler kullandık zaten VHS efektleri gibi çünkü o şarkı bayağı 80’lerin rock şarkıları gibiydi. Müzisyenlerin daha çok sevmesi çok normal; çünkü müzisyenler daha çok o dönemlere hakim oldukları için kendilerini o şarkıya daha yakın hissediyor olabilirler.

Ona Gitme’de talkbox kullandın Batu. Bu nasıl aklına geldi?

Bir anda gelen fikirdi. Talkbox Türkiye’de çok az kullanılan bir enstrüman -ya da efekt aleti diyeyim. Türkiye’de çok az parçada var. Yavuz Çetin’in kullandığını biliyorum 1-2 parçada. Ona Gitme’nin solosuna da kayıtlarda tamamen tesadüfen dahil oldu. Ben soloyu çaldım “Aaa buna bir efekt koysak.” “Ne yapsak?” “Talkbox koyalım.” şeklinde ilerledi. Yani en başından talkbox solosu koyalım şeklinde bir düşüncemiz yoktu, fikir kayıtlar sırasında ortaya çıktı. Talkbox’ı da ben daha önceden almıştım. Pandemiden hemen önce çok uyguna ikinci el bulmuştum. Güzel denk geldi.

 

 

Politik şarkıların da var, kendinle olan savaşını anlattığın şarkıların da; ama aşk şarkıların çok daha fazla. Aşkı anlatmak senin için daha rahat, daha doğal akan bir şey mi?

Belki de öyle ya. Yani hem benim aşk şarkılarım daha fazla hem de aşk şarkıları daha fazla dinleniyor. Bu hem benim özelimde olan bir şey hem de çoğu sanatçıda olan bir şey. Türkiye’de politik şarkı yapıp popüler olan çok az insan vardır. Örnek olarak Mor Ve Ötesi’ni sayabilirim, Redd’i sayabilirim -ki Redd’in de aşk şarkısı çok fazladır. İnsanlar daha çok aşk şarkıları dinlemeyi seviyorlar. Bu bütün dünyada böyle de Türkiye’de bir iki tık daha fazla böyle. Müziği öyle bir şey olarak kullanmayı daha çok seviyoruz biz. Yani… Şarkılar öyle denk geldi ya Ezgisu. Eskiden çok fazla aşk şarkısı yazabiliyordum. Şu an o kadar fazla aşk şarkısı yazamıyorum. Son yazdığım 15-20 parçadan 4-5’i aşk şarkısıdır. Daha çok hayatla ilgili şeyleri yazıyorum. Belki de şeydir, videolu olsaydı buraya hüzünlü müzik koyardın, (gülüyoruz) karşıma böyle şeyler yazabileceğim biri çıkmıyordur, öyle bir hikaye yaşamıyorumdur.

Ben de bazen dönüp Eksik’i, Yanlış Biriyle Doğru Hikaye’yi dinlediğim zaman inanılmaz bir hüzün hissediyorum. Çok çok üzücü şarkılar. Ya da Artık Bi’ Manyağın Var’da acayip bir tutku var. Şu an dönüp baktığım zaman buna çok şaşırabiliyorum. Çok ilginç geliyor “Ben ne kadar üzülmüşüm, nasıl yazdım bunları?” diyorum gerçekten. Bunu kendimi övmek için söylemiyorum. Sadece, duygu olarak çok hüzünlü şarkılar ve ben o kafaya nasıl girebilmişim bilmiyorum. Şu an asla giremeyeceğim bir kafa. Öyle bir dönemim oldu ve öyle şeyler çıktı. Belki tekrar olur. Ama mesela son 6 ayda 1 tane aşk şarkısı yazdım güzel oldu. Artık Bi Manyağın Var’ın vibeında bir parça oldu bence. O parça için çok heyecanlıyım; ama onun dışında öyle hüzünlü aşk şarkısı yazamıyorum artık.

 

 

 

Ankara’da albümün lansman konserini yaptınız. Konser nasıl geçti?

Çok güzeldi. Çok kalabalıktı. Hayatımda verdiğim en kalabalık bar konserlerinden birisiydi, belki de en kalabalığıydı. IF tıklım tıklımdı, kapıda kuyruk vardı, çok çok sağ olsunlar. Albüm 3’ünde çıkmıştı, konser 9’undaydı ve insanlar albüm yeni çıkmış olmasına rağmen yeni şarkıları bile biliyorlardı. O beni acayip şaşırttı. Cidden çok etkilendim. İşte, dedim ki gerçekten sadık dinleyici kitlesi böyle bir şey. Bazen dijital platformlardaki sayılar sadece sayı olarak kalıyorlar. Ama yaptığınız şey insanlara gerçekten geçiyorsa o insanlar zaten konserlerinize geliyorlar. Sizin için çok değerli anlar yaşatıyorlar, şarkılarınızı ezbere söylüyorlar ve gerçekten iyi hissediyorsunuz o anda. Yaşadığınız bütün her şeyi unutuyorsunuz o iki saat boyunca.

Peki gelecek konserlerin ne zamanlarda nerelerde olacaklar?

Şu an belli olan 16 Mart Eskişehir ve 17 Mart İstanbul konserlerimiz var. Şehir dışı konserlerimiz de yakında başlıyor. Şu an bazı konuşmaların sonuçlanmasını bekliyoruz, onları halledince başlayacağız. Hiç gitmediğimiz yerlere gideceğiz bol bol.

O zaman bayağı art arda konserlerin geliyor. Kısıtlamaların ardından bunu tekrar yaşamak sana nasıl hissettiriyor Batu?

Çok iyi hissettiriyor. Ama işte onu bir kere kaybettik ya, tekrar kaybetme fikri çok korkutucu geliyor. Çünkü gerçekten müzisyenler olarak çok zorlandık bu süreçte. Bir fanusun içinde hayatta kalmaya çalışıyoruz hepimiz. Üretmeye devam edebilmek için en azından. Ve tekrar böyle bir şey olmasından çok korkuyoruz. Ayrıca şu an her türlü riske açık bir durum var; çünkü sadece Covid değil mücadele ettiğimiz şey. Türkiye ekonomisinin hatta politik tarafının nereye gideceği hiç belli değil. O kadar fazla durdurulduk ki biz müzisyenler olarak… Olaylar her seferinde ilk başta bizi vurdu. O yüzden artık bizde bir fobi haline geldi kapanma, bir olay olması falan.

Ülkemiz için acı verici olaylar, zor durumlar ama maalesef bunun cefasını da en çok biz çekiyoruz. İnsanlar bir şekilde işlerine gitmeye, dükkanlarını açmaya devam ediyor. Ama biz eğlence sektörüyüz… Bir de böyle aşağılanıyoruz yani. Böyle demelerinden nefret ediyorum. Ben eğlence sektörü değilim, benim gibi düşünen bir sürü de müzisyen arkadaşım var. Yani sanat neden eğlence sektörü oluyor ki? Ben çok fanatik Fenerbahçeliyim, çok fena futbol fanatiğiyim. Ama bence asıl eğlence sektörü spor.

Bunlara rağmen umudunu hala koruyorsun değil mi?

Tabi, yoksa bu röportajı yapamazdık ki. Bir bahane bulurdum, iyi değilim, iyi hissetmiyorum sonra konuşuruz derdim sana mesela. Ben umudumu korumak zorundayım; çünkü elimde başka hiçbir şey yok. Çoğu müzisyen arkadaşım da böyle düşünüyordur. Üretmeye devam edeceğiz çünkü yapabileceğimiz en iyi şey müzik. Bize verilen yetenek, müzik. İnsanlar bizden bir şeyler bekliyorlar. Hiç tanımadıkları bir sesle hayattaki dertlerini paylaşıyorlar ya da bizi dinleyip hayattaki dertlerini unutuyorlar. O yüzden biz insanlara umut olurken bizim umudumuzu kaybetmemiz pek doğru olmaz.

 

 

Pamela’yla çok güzel bir şarkınız var, Başka Bir Gün. Nasıl bir araya geldiniz?

Başka Bir Gün, benim 2019’un başında yazdığım bir parçaydı. Ben onu hep bir kadınla bir erkeğin düeti olarak düşünmüştüm, o yüzden hep beklettim. Araya bir sürü şey girdi. Yarın Yokmuş Gibi EP’si girdi, sonra bir sürü tekli çıktı, bir yandan da bu albümü kaydettik falan… Ama Başka Bir Gün orada beklemeye devam ediyordu. Sonra ben bunu kiminle söylesem, diye düşünürken benim müzik şirketim Garaj Müzik’in yan labelı olan Pasaj Müzik, bana kendilerinde olan Pamela’yı önerdiler. Pamela da zaten Ankaralı ve bana “Sence Pamela nasıl olur?” dedikleri zaman “Tabi ki, süper olur” dedim. Çünkü ona aşıktık hepimiz. Ben hala aşığım tarzına, sesine, müziğine. İlk duyduğum zamanda da aşıktım hala da aşığım.

Dediğim gibi o da Ankaralı ve işin komik tarafı onun 90’larda Ankara’da müzik yaparken, barlarda cover çalarken birlikte çaldığı müzisyenlerle ben 2010’larda çalmıştım. Yani bizim çok ortak arkadaşımız oldu ister istemez. O sayede konuşacak bir sürü şey oldu zaten. Böyle olunca çok yakın hissettik birbirimize, çok yakın arkadaş olduk bir anda. Pamela da gerçekten dünya tatlısı bir kadın, sanki onu 30 senedir tanıyor gibiydim. Hayatımın başından beri  hep çevremde olan bir insan gibi hissettirdi bana. Kendisi de benimle ilgili aynı şeyleri söyledi. O yüzden çok keyifli oldu benim için. Müthiş rahattı, hiçbir konuda bir kere bile zorlanmadık. Birlikte çok güzel bir şarkı çıkarttık.

Artık şarkılarında senin gibi analog yolu tercih eden çok da kimse kalmadı, herkes daha sentetik şeyleri tercih ediyor. Yani tabi sen de teknolojiden yararlanıyorsun ama bana sanki bir mirası devralmışsın da onu saygıyla devam ettiriyormuşsun gibi geliyor Batu. Peki bunun sebebi benim söylediğim gibi duygusal bir durum mu yoksa sentetik soundun senin şarkılarına gitmeyeceğini düşündüğün için mi tercih etmiyorsun?

Ya mükemmel bir soru bu! Ben çok duygusal bakıyorum bu işe, sanırım müziğimde de hissediliyordur zaten. Yani bütün müzisyenler duygusal bakıyordur ama işin içine rock’n roll girdiği zaman ekstra bir duygusallık taşıyorum.

Bütün müzisyenler bakmıyor aslında.

Evet, politik olmaya gerek yok. Şöyle bir durum var, ben hayatta müzikle ilgili ne kazandıysam hep bu duygusallıkla kazandım. Kaybettiğimi söyledikleri her şeyi de bu duygusallıkla kaybettim. Ama mesela seninle her röportaj yaptığımızda benim dinleyici sayım, dinlenme sayım çok daha fazla artmış oluyor, çok daha fazla insana ulaşabilmiş oluyorum. Bu da bana bir şeyleri doğru yaptığımı hissettiriyor. Ben bu yola baş koydum ve bu müziğin, rock’n roll’un, ekseninde bir şeyler yapmaya devam edeceğim. Çünkü ben buyum.

Benim ekibimdeki insanlar bile, birlikte çalıştığım insanlar bile, yeri geldi mi annem, babam, en yakın arkadaşlarım bile bana “Ya bunu böyle değil de böyle mi yapmalıydın acaba?” derler. Veya işte bir sürü profesyonel insanla çalışıyorum müzik sektöründe, bana hep “Ya Batu, iyisin, çok yeteneklisin, harikasın ama bu şarkı bu kadar rock mı olmak zorunda? Bu şarkı bu kadar gitarlı mı olmak zorunda?” gibi şeyler söylüyorlar. Yani tabi ki değil ama ben buyum, napıcaz? Ben buyum ve beni sevenler bu sayede seviyorlar. Sevmeyenler de bu yüzden sevmiyorlar. Umrumda değil ki… Hiç umrumda değil.

Bir röportaj verdim Back On Stage’e, Zeynep’le konuştuk ona da aynı şeyi söyledim. Türkçe rock tekrar popüler olur mu, diye bir soru sordu. Ben de “Olabilir ama ilgilenmiyorum.” dedim. Türkçe rock tekrar popüler olursa beni mutlu edecek tek şey, kimse Türkçe rock yapmıyorken benim Türkçe rock yapıyor olmam olur. Gurur duyuyorum çünkü ben hiçbir zaman satmadım. Hep bunu yaptım. Zaten ben buna inanıyordum, demek bana gurur verir. Onun dışında umrumda bile değil, Türkçe rock tekrar popüler olması, her yerde çalması. Eskiden çok umursuyordum ama artık umursamıyorum. Çünkü hayat kısa, insanlar sevdikleri her şeyi dinlemekte özgür. Önemli olan iyi müzik olsun, iyi müzik çıksın.

 

 

Bir Kalbin Çöküşü’nde çok çok güzel bir şarkı var, Bir Sebebi Var. Bu hem duygusal açıdan hem de müzikal açıdan çok etkileyici bir şarkı. O şarkıyı dinlerken düşündüğüm ve merak ettiğim bir şeyi soracağım şimdi. Sen 14 yaşında gitar çalmaya başladın, üstünden 14 yıl geçmiş. Bu sürede müzik grubun oldu, farklı ülkelerden müzisyenlerle çalıştın, konserler verdin, yabancı bir radyo programında röportajın yayınlandı ve şimdi de solo bir uzunçalar albümün var. O zamandan bu zamana her şey hayal ettiğin gibi mi ilerledi Batu?

Ben aslında kariyerimi ikiye ayırmak istiyorum. Biri 2018’in eylülüne kadar olan kısım diğeri de ondan sonraki kısım. Çok farklı iki kulvarlar benim için. Ben 2018’in eylülünde her şeye en baştan başlamış gibi hissettim. 2018’den önce beni Heavy Sky’dan ya da Youtube’daki coverlarımdan bilen butik bir kitlem vardı. Aslında bir sürü şeyi başarmıştım, yeterince sahne deneyimim vardı, yeterince kayıt tecrübem vardı, İngilizce Türkçe yazıp söyleme tecrübem vardı. Ama şu an beni dinleyen kitlenin %95’i beni hiç tanımıyordu ve belki de hiç tanımayacaktı. Birçok insan için noname bir sanatçıydım o zaman.

2018’in eylülünde, ilk EP’m Hayat Böyle çıktığında kafamda bir şey attı ve dedim ki “Ya Batu, sen iyi bir müzisyensin ve insanlar seni daha fazla anlayabilmeli.”. O zamana kadar insanlar bana çok fazla Türkçe şarkılar yapmamla ilgili şeyler söyledi; ama ben hazır değildim. Türkçe yazamıyordum ve kötü bir şey yapmayı da istemezdim açıkçası. Ama o dönem yaşadığım hayat ve verdiğim bu karar bana böyle bir şey yapma içgüdüsü verdi. Hiç unutmuyorum, bir gün babamla bir yemeğe gitmiştik, orada bana “Hiçbir zaman sıfırdan başlamaktan çekinmeyeceksin.” demişti.  Bu, babamın aklıma kazınan bir numaralı sözüdür. Böyle söyleyerek bana çok büyük bir güç verdi o gün. Ve o zamandan beri Batu Akdeniz’im işte.

Çoğu insanın gözünde büyük ihtimalle hala evinde gitar çalan, rock dinleyen bir çocuktan ibaretim  -ki bu çok normal. Ama sonuçta şu an olduğum yerden çok memnunum. Geçen bir dinleyicim portremi yapmış, bayağı beni çizmiş kocaman bir kağıda, onu çerçeveletip kulisime getirmiş. Ya da bazen sokakta beni çevirip “Batu çok iyisin, şu şarkını çok seviyorum” diyorlar. Ben böyle anlar için yaşıyorum aslında. Bunlar bana doğru şeyler yaptığımı gösteriyorlar.

Bir taraftan da içinde yaşadığımız ülkenin de bir durumu var. Şu an kültüre sanata çok fazla değer verilebilecek veya çok fazla zaman ayrılabilecek bir ortam yok. İnsanlar eskiden Ekşi Sözlük’te kültür sanat tartışırlardı. Bir albüm çıkınca onun üzerine 250 tane entry girilirdi örneğin. Veya gazetelerde ciddi müzik köşeleri olurdu. Puanlamalar, yorumlar… O köşeler çoğunlukla goygoy olsa da yine de bir şeyler olurdu. Kültür sanat dergileri satılırdı çünkü insanların buna ayırabilecekleri, bunu konuşabilecekleri zamanları vardı. Yani Türkiye’nin durumu da bazı şeyleri yapabilmemizi engelliyor şu an; çünkü her gün başka bir felaket olduğu için konuşulamıyorsunuz.

Bütün bunları düşününce bence şu an bulunduğum nokta, 2022 Türkiye’sine girerken bu müzik tarzıyla gelinebilecek en iyi yerlerden bir tanesi. O nedenle kendimle gurur duymayı ihmal etmiyorum açıkçası. Ben hep yapayalnızdım bu kulvarda, bu jenerasyonda. Tabi ki bu eksende müzik yapan çok değerli müzisyen arkadaşlarım var; ama ben bu işi Avrupai tarzda, Amerikan tarzında yapmaya çok özen gösterdiğim için hep yalnız hissediyordum. Ama şu an bir yol açmaya başladığımı düşünüyorum. Mutluyum yani geldiğim noktayla ilgili.

 

 

Batu çok kitap okuyorsun, bunu herkes biliyordur artık herhalde. Şeyi merak ediyorum, bir şeyi yaşayarak deneyimlemek mi yoksa uzaktan izleyip öyle öğrenmek mi sana daha iyi geliyor?

Yaşayarak deneyimlemek bence daha güzel. Yaşayarak yazmak daha güzel. Bedeli ağır da olabilir ama bu hem sana tecrübe katıyor hem de kalemini güçlendiriyor.

Peki son zamanlarda okuyup çok etkilendiğin bir kitap var mı?

Ya ben bu ara çok az okuyabiliyorum aslında. Bana hep çok okuyorsun, çok seviyorsun, dedin ama ben aylardır kitap bitiremedim. Çok utanç duyuyorum bundan dolayı, bunları yazabilirsin. (Gülüyoruz) Ama benim en son okuyup en çok etkilendiğim kitap, Deniz Kurdu. Jack London benim zaten favori yazarım, bu kitabını da hep atlıyordum ancak okuyabildim. Gerçekten inanılmaz bir kitaptı.

 

 

Sen çok iyi bir müzik dinleyicisisin ve önceki röportajımızdan beri seninle müzik konuşmanın çok keyifli olacağını düşünüyordum. Ve senin artık müzikle ilgili konuştuğun bir programın var!

Evet, ben artık acemi bir dj’im.

B’den Z’ye’yi biraz anlatır mısın? Nasıl ortaya çıktı, nasıl gidiyor? Ayrıca son bölümünüz çok iyiydi.

Aa dinledin mi? Çok tatlısın…

Tabi ki! Kaçırdığım bir bölüm var ama, Michael Jackson olan. Onu dinleyemedim maalesef.

Yakında onu Spotify’da podcast olarak da yayınlamaya başlayacağız, kaçırdıklarını oradan dinleyebilirsin. Ya Radyo ODTÜ, Ankara için çok değerli bir radyo. Bir kere her şeyden önce 25 yıllık bir geçmişi var. Çok ciddi bir zaman dilimi bu. Ve gerçekten Türkiye’nin en değerli radyolarından bir tanesi. Ankara’da hala çok dinleyicisi olan bir radyo bu arada. Modern Sabahlar gibi bir değeri Türkiye’ye katmış mesela. Modern Sabahlar aslında şu anki podcast kültürünü ilk başlatan iki ismin yaptığı bir program Radyo ODTÜ’de. Şu anda da hala durmadan devam ediyor. Ben Heavy Sky’layken de çok gitmiştim -Heavy Sky’ın basın sponsoruydu zaten Radyo ODTÜ o dönemde.

Aynı zamanda benim hep radyoya ve radyoculuğa çok büyük bir hayranlığım vardı. Çünkü dediğin gibi, ben iyi bir müzik dinleyicisiyim, çok müzik dinliyorum ve bunu insanlarla paylaşmayı da kutsal olarak görüyorum. İnsanların şarkı keşfetmesini sağlamak mükemmel bir şey. Bunu son zamanlarda sadece Spotify ya da ona benzer uygulamalar yapıyor. Bu şekilde bir adamın sana bir albümle ilgili bir şeyler anlatması çok değerli bence. O yüzden dj’liğe karşı hep acayip bir yatkınlığım ve sevgim vardı. Zaten konuşmayı da çok severim, anlıyorsundur röportajdan da. Bir gün Radyo ODTÜ’deki arkadaşlarımla konuştum onlar da böyle bir programa çok sıcak baktılar. Onlar zaten bana daha önceden bir teklif yapmışlardı ama araya pandemi girdi tabi. Sonra ben “Böyle bir şey yapalım mı?” dediğimde “Hay hay!” dediler. Sonra da başladık programı yapmaya.

Orada Zeren var benim partnerim, B’den Z’ye’yi beraber sunduğumuz, o da çok tatlı bir insan, beraber çok güzel bir uyumla sunuyoruz. Her hafta ya yeni bir albümü ya da efsaneleşmiş kült olmuş bir albümü konuşuyoruz. Hem onunla ilgili bilgiler veriyoruz hem de şarkıları dinliyoruz beraber. Çok keyifli bir program.

Evet, her Pazar günü saat 16.00’da diye de ekleyelim. Peki Batu 2021 senin için nasıl geçti?

İlk yarısı oldukça kötüydü. Hem sağlık problemleri, hem pandemi depresyonu, hem de dediğim gibi vefat gibi olaylar oldu. Ama bir şekilde ayağa kalkmak gerekiyordu. O kapanmalar bittikten sonra işler düzelmeye başladı benim için. Hayatı yaşamayı hatırladım. Ondan sonra da bir şekilde kendimde devam etme gücünü de buldum. Müzik de bana çok yardımcı oldu, ben de müziğe çok emek verdim, alışveriş gibi karşılıklı bir durum oldu yani. Çok iyi bir sene miydi? Kesinlikle değildi. 2020 de hiç iyi bir sene değildi zaten berbat bir seneydi bence. 2022’nin daha iyi olacağını umuyorum.

2022 için şu an belli olan projelerin, programların var mı?

Bir sürü şarkı yazdım demiştim, onları yayınlayacağım. Daha çok single bazında olacaklar. Birkaç tane çok özel proje var, cover projeleri var, 1-2 tane İngilizce proje var. Onlar da yine beni çok heyecanlandıran şeyler, biraz daha yurtdışı ayağıyla ilişkili şeyler. Aslında şu an albüme yetecek kadar malzemem var ama biraz yavaşlayıp daha single single gitmek istiyorum. Çünkü azıcık tatil yapmaya ihtiyacım var, çok çalıştım 2021’de. Bir de elimden geldiğince konser verip insanlarla buluşmak istiyorum. Esas önceliğim bu olabilir. Ardından da daha fazla single ve devamı da artık yolculuk bizi nereye götürürse…

 

 

 

Bir de kısa sorularım var. 2021’de en çok dinlediğin 3 şarkı neydi hatırlıyor musun?

Bir tanesi bir soundtrack aslında, geçen sene egzersiz yaparken onu çok fazla dinlemişim. Ben Daredevil’ı çok seviyorum, onun Netflix’te dizisi var, dizinin soundtrack şarkılarından biri. Royal Blood’ı çok dinlemiştim. Onların yeni albümünden bir parça vardı. Ama inan üçüncüyü hatırlamıyorum.

2021’de keşfettiğin gruplar, sanatçılar kimler oldu?

Black Rebel Motorcycle Club diye bir grup var, çok eski bir rock’n roll grubu, 2000’lerin ortasında kurulan bir grup. Onları çok dinledim. Daha önce bu kadar içlerine düşememiştim, onları acayip sevdim. Aklıma ilk gelenler onlar. Benim için 2021 en az müzik keşfettiğim yıl oldu bu arada. Hep eski şarkılara tutundum çünkü dediğim gibi depresif durumlar vardı. Onlar beni buna iteledi. Hep eskiden sevdiğim şeylere tutunduğum için şarkılarda da eskiden sevdiğim şarkılara tutunmuşum. Ben de bunu Spotify özetim geldiği zaman fark ettim. Vay be hiç yeni bir şey dinlememişim bu sene, diye. 2022’de öyle yapmak istemiyorum, daha çok sanatçı keşfetmek istiyorum. Bir de Nine Inch Nails’ı çok dinledim. Onlar da çok eski bir grup ama onların da öyle içlerine çok düşememiştim. Onları da söyleyeceğim ama ikisi de hiç yeni gruplar değil.

Spiderman No Way Home’la ilgili düşüncelerini alabilir miyiz?

İçim dışıma çıkana kadar ağladım. Zaten bu daha çok fanları tatmin etmek için yapılmış bir filmdi, e gerçekten mahvolduk. Beraber çaldığımız arkadaşım Umut var, Che şu an Londra’da olduğu için onun yerine Umut Er çalıyor. Umut da çok sıkı çizgi roman hastasıdır, Spiderman’e de bayılır. Biz onunla birlikte Radyo ODTÜ özel gösterimine gittik, film yayınlanmadan bir gece önce. Ve içimiz dışımıza çıktı. Üstüne bir de içmeye gittik, bu nasıl bir filmdi diye. Bayağı içki masasında Spiderman konuşup ağladık. Bak ben hayatımda bir Notebook’ta bu kadar ağladım, bir Toy Story 3’ün sonunda bu kadar ağladım, bir de Spiderman No Way Home’da bu kadar ağladım. Yani hayatımı mahvetti film. Hala günlük yarım saatimi bir saatimi sahnelerin reaksiyon videolarını izlemeye ayırıyorum. Orada milletin ağlamasını bağırmasını izleyip yine ağlıyorum. Böyle bir durumum var, mazoşistçe üzüyor beni.

 

 

Peki en sevdiğin Stefan Zweig kitabı hangisi?

Mecburiyet. Bir adamı ikinci dünya savaşına çağırıyorlar. Adam da gitmek istemiyor. Askere çağrıldığı için ciddi bir anksiyete yaşıyor; çünkü parası olan, güzel bir hayatı olan bir adam. Kitap çok bir şey anlatmıyor aslında. Tamamen o adamın o süreçte yaşadığı anksiyeteyi anlatıyor ama çok gerçekçi bir biçimde. Bir de ben askere gitmeden hemen önce okumuştum onu, o yüzden çok ilginç gelmişti bana.

Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı Batu?

Eklemek istediğim… Galiba bir şey yok. İnanılmaz güzel sorular sordun. Sana çok teşekkür ederim, müthiş keyifliydi benim için yine. İki sene mi olur, bir sene mi olur artık bundan sonra, ne zaman istiyorsan tekrar yapalım. Eklemek istediğim başka bir şey yok, yeni albümümü yayınladım herkesi onu dinlemeye davet ediyorum. Aynı zamanda bana bunca zamandır sevgi gösteren, konserlerime gelen, şarkılarımı dinleyen bütün dinleyicilerime, sevenlerime çok teşekkür ediyorum. Hepsine selam söylüyorum buradan, hepsini öpüyorum. Ve devamı gelecek diyorum.

 

Batu Akdeniz’e cevapları için çok teşekkür ederiz. Bir Kalbin Çöküşü albümünü tüm dijital platformlardan dinleyebilir Batu’yu Twitter ve Instagram üzerinden takip edebilirsiniz!

 

 

Bu içerik size ne hissettirdi?
ehehe
1
ilginç
0
kalp <3
3
karasızım
0
olamaz!
0
üzücü
0