Bunu okuyorsunuz:
İzmir’den Yükselen Ses: La Dee Eda | Röportaj #19

İzmir’den Yükselen Ses: La Dee Eda | Röportaj #19

Her zaman İstanbul’da güzel işler olacak değil ya, İzmir’den de harika işler çıkıyor her alanda karşımıza. İzmir’in yetiştirdiği ve hala yetişmekte olan bir çok sanatçı ülkemizde ve yurt dışında konserler vermeye, eğitim almaya ve paylaşımlarda bulunmaya devam ediyor. Bunlardan birisi de Eda Köyağasıoğlu yani herkesin bildiği isim ile La Dee Eda.

Yazın EMI Universal’den bir tekli çıkardınız. Dream üç kişilik bir projenin ürünü. Bize biraz bu süreçten bahsedebilir misin? Şarkı yaparken nasıl ilerliyorsunuz?

Yusuf ile daha önce bir pilot proje için bir araya gelmiştik. Birbirimizin işlerini zaten takip ediyorduk ve üstünde çalıştığı parça için uyum sağlayacağımızı düşünerek benimle iletişime geçti. Onun için tam bir müzik girişimcisi diyebilirim. Harika fikirleri var. Benimde şarkı ve söz yazmadaki güçlerimi birleştirince  gerçekten birlikte kolay bir biçimde ilerlediğimizi gördük.  Başka şehirlerde yaşadığımız için bulduğumuz fikirleri gün içinde belki 4er 5er kez birbirimize gönderiyor, telefonda saatlerce konuşuyor, yeni şeyler deniyorduk. Karşılıklı açık fikirli olmak, neyi hedeflediğini bilmek, dürüst ve eleştirel olmaktan korkmamak bu sürecin anahtarı. Emircan teknik becerileri ve üçüncü bir beyin olarak bizi daha da ileriye çekti. Ortaya tutarlı ve temiz bir sound çıkardığımızı düşünüyoruz.

Birlikte live olarak sahne olmayı düşünüyor musunuz?

Evet. Hedeflerimizin arasında bu da var. İçin işine cover parçalar katarak bir set hazırlamak ve birlikte konser vermek istiyoruz. Daha önce yer aldığım elektronik projelerde bunu yapmaktan çok keyif almıştım. Zaman zaman piyanonun başından kalkmayı ve vokal olarak daha özgür olmayı da seviyorum.

La Dee Eda ismine dönelim o zaman. Bu adı nasıl buldun? Bir anlamı var mı?

Yaptığım kayıtlar birikince bunları bir çatı altında toplamak istedim. Facebook sayfasını açarken bütün ayrıntıları doldurmuş isim bölümüne bakıyordum. Kendi adımı kullanmak istemedim çünkü soyadım gerçekten çok uzun. Hele Türkçe karakterleri kullanmadığınız zaman bir Japon kasabası gibi görünüyor. O sıralar Evelyn – La De Da parçasını çok seviyorum. O albümü çılgınlar gibi dinliyorum. Basit kelime oyunu hoşuma gitti. Müziğimin melodik yapısı ve yalınlığıyla da uyum sağlıyordu. Sadece Türk dinleyicileri değil bütün dünyada duyabilecek herkesi hedefliyordum. Böylece karar verdim.

Türkiye dışındaki konserlerin nasıl gidiyor? Yurtdışında menajerin ve tur programın nasıl ortaya çıktı?

Seyahat etmek istediğim ülkelere göre şekilleniyor. İlk olarak bu turne fikrini Rusya’da hep birlikte seyahat ettiğim bir arkadaşımla kahve içerken karşı sokaktaki caz bardan gelen müziği duyunca konuşmaya başlamıştık. Neden bu iki tutkum bir araya gelmesin ki demiştik. O aşamadan sonra planladığım her gezimde şehrin sanat hayatını, canlı müzik noktalarını, festivallerini, lokal müzik gruplarını inceleyerek hazırlık yapmaya başladım. İnternette ulaşabildiğim her kişiyle ve organizasyonla iletişime geçtim. Bir süre sonra bir network’ünüz oluşuyor ve bir kapı diğerini açıyor. Kendi kendimin menajeriyim. Eğitim kariyerim ile konserler arasındaki bu dengeyi en iyi kendi başıma yürütüyorum. Solo konserler veriyorum. Beni ilk kez duyan kalabalıklara Türkçe şarkılar da söylüyorum. İnsanların ilgisi ve merakı ve her şeyden önce yapılan işe müthiş bir saygısı var. Her konser ve tanıştığım her yeni şehir bana sonsuz şey katıyor.

En keyif aldığın konserin hangisiydi?

Grup arkadaşlarımla her zaman çok iyi vakit geçiyoruz. Hepimiz iyi arkadaşız. Sahnede baya eğleniyoruz. O yüzden onlarla yaptığımız her konser çok güzel. Zeytinli Rock Festivali bizim ilk en büyük sahnemizdi.  Ogünü ilk sıraya alabilirim. Yurtdışında Amsterdam’da heykeltraş bir çiftin evinde şehrin önde gelen sanatçılarına özel bir dinleti vermiştim. O da inanılmaz gurur verici bir gündü.

Peki burada Türkiye’de birlikte çaldığın ekip nasıl bir araya geldi? Setlisti birlikte mi oluşturuyorsunuz?

Fikret Karakurt bana ilk katılan arkadaşımdı. Hala birlikte çalıyoruz. Ortak arkadaşlarımız sayesinde tanışıp bir araya geldik. Müzik, film vs her konuda beğenilerimiz birbirine yakındı. Birlikte çalmak çok doğal oldu. Atıl Çelik (kendisi de benim gibi müzik öğretmeni) başka bir öğretmen arkadaşımızın “siz neden tanışıp birlikte bir şey yapmıyorsunuz ki” sorusu ie başlayan bir tesadüfler zinciri ile gruba dahil oldu. Çok iyi bir davulcudur. Aynı parçayı bin farklı şekilde çalabilir. Aynı zamanda tech boy’umuz. Şarkıları ben yazmaya başlıyorum ama Atıl ve Fikret olmasa asla bitiremezdim. Birlikte çerçeveliyoruz, şarkıların karakterini ve dokuyu birlikte ortaya çıkarıyoruz. Mert Ari, çok eski arkadaşım. Başka gruplarla ile birlikte yıllardır İzmir’de sahnelerde çalan bassçı. Sonunda onu aramıza aldık. Güçlerimizi birleştirdik.  Yeniden yorumlayacağımız parçalarla ilgili çok fikri olur. Fikirlerimi destekler. Kolay çalışırız.

Son olarak en son okuduğun kitap ve en son izlediğin, beğendiğin filmi öğrenelim.

Oliver Sacks’in Müzikofili kitabı . Bir müzisyen arkadaşımın hediyesi. Nöro bilime merakım ie ayrıca ilgimi çekiyor. Hala okuyorum. Müzikle ilgilenenlere kesinlikle tavsiye ederim. Film ise UFO. Son günlerde en çok beğendiğim film.

Buraya bir kaç link bırakıyorum. La Dee Eda hakkında daha fazla bilgi almak ve müziklerini dinlemek için linklere gidebilirsiniz.

www.ladeeeda.com

https://open.spotify.com/artist/5dfk6nppsFIwALyFDW4tEs

https://www.youtube.com/ladeeedamusic

Bu içerik size ne hissettirdi?
ehehe
0
ilginç
0
kalp <3
0
karasızım
0
olamaz!
0
üzücü
0