Bunu okuyorsunuz:
“İçinden Geldiği Gibi” Baturalp’le Şehirler Arası Bir | Röportaj #24

“İçinden Geldiği Gibi” Baturalp’le Şehirler Arası Bir | Röportaj #24

2 Senedir sesi, sıra dışı sözleri ve sürekli devinim halinde olan müziğiyle  beni gerçek anlamda etkileyen biri var: Baturalp Yılmaz. Ve bu konuda yalnız olmadığımı biliyorum. Ben de hazır yeni albümü yayınlanmışken aklımdaki soruları ona sorayım ve cevapları da sizlerle paylaşayım, dedim. Bu noktada “Baturalp’le şurada buluştuk” gibi bir şey yazmamı bekliyorsunuz büyük ihtimalle ama maalesef olaylar öyle gelişmedi. Çünkü farklı şehirlerdeydik fakat bu minik engeli de çok kısa bir süre içinde bertaraf ettik. Ve teknolojinin sağladığı bütün imkanları seferber ederek Baturalp’le internet üzerinden çok tatlı bir röportaj yaptık.

Aslında Karışık Bir Albüm’ü konuşmak üzere başlamıştık ama o lirik ve zekice sözleri yazan insanın ne kadar duyarlı ve derin biri olduğunu görünce (çok da güzel konuşuyordu, yalan yok) konuştuklarımızın sınırı Baturalp’in müzikle ilgili düşüncelerine, bazı güncel konulara ve daha bambaşka yerlere kadar genişledi. Ayrıca müziğe bu kadar değer vermesi, dünyayı algılama şekli, kendine has zihni ve enerjisi beni çok çok etkiledi. Sizin de okuduğunuzda bana hak vereceğinize eminim. O yüzden ön açıklamayı daha fazla uzatmadan sizleri bu tatlı sohbetle baş başa bırakıyorum.

 

Hoş geldin Baturalp, nasılsın?

Hoş bulduk Ezgisu, iyiyim, iyi sayılırım aslında. Sen nasılsın?

Ben de iyiyim, teşekkür ederim. Bugün seninle birçok şey konuşacağız ama önce seni biraz tanıyalım.

Tabi, ben Baturalp, Antalya’da doğdum. 15 yaşında gitarla tanıştım. O zamanlar MTV Türkiye vardı ve bizim evde internet yoktu, ben de müzisyenleri oradan görüyordum. Rock müziği böyle böyle tanıdım. Sonra halamın Bon Jovi ve Metallica kasetlerini buldum, Almanya’dan kuzenim walkman getirmişti, onda dinledim ve çok etkilendim. Sonra gitara başladım. Uzun bir süre klasik gitar çaldım ama elektrogitar çalıyormuş gibi çalıyordum. Guns And Roses, Iron Maiden, Metallica çalıyordum ama klasik gitarla yani çok imkansız, çok saçma bir şey. Ondan sonra müzik yapmak, müzik okumak istedim ve İstanbul’a geldim.

Peki hiç sokakta çaldın mı?

Sokakta 1-2 kere çaldım ama çok da mantıklı bir şey değildi. Öyle bir isteğim yok açıkçası.

Gruplarda da çalıyorsun, önce Masiva’yla başladın şimdi de Birileri. Ve seni buralarda hep gitar çalarken gördük. Sonra solo kariyerin başladı, iyi ki başladı. Peki en başından beri kendi şarkılarını söyleme isteğin var mıydı yoksa müzik yapmaya başladıktan sonra “Kendi şarkılarımı söylesem mi? Hadi deneyeyim.” gibi spontane bir şekilde mi gelişti?

Aslında şöyle oldu, ben gitar çalmayı çok seviyorum, bayağı hoşuma giden bir şey. Ve çalabileceğim her yerde çaldım. Saçma sapan kafelerde, otellerin yanlarındaki barlarda, İstanbul Gençlik Caz Orkestrası’nda… Bu benim için çok büyük bir tecrübe oldu. İlk başta şarkı söylemek gibi bir şey aklımda yoktu sonra eski kız arkadaşıma masumane hislerle bir şeyler yazmıştım, onu çaldım söyledim işte. O şarkı da Ben Avare.

(Dayanamayıp araya girdim) O şarkı çok güzel!

Gerçekten mi? Çok mutlu oldum. İlk yazdığım şarkı, o yüzden benim için çok değerli. Ondan sonra şarkı yazmak ve söylemek hoşuma gitti, ben de yazmaya devam ettim. Şu an kaydetmek istediğim 22-23 şarkı var, bakalım, seneye kayda girmeyi düşünüyorum.

29 Aralık 2016’da Dumanından Bulutlar, tam bir yıl sonra 29 Aralık 2017’de de Çok Konuştum yayınlandı. Sonra art arda tekliler geldi ve Karışık Bir Albüm… Karışık Bir Albüm gerçekten çok güzel bir albüm aynı zamanda cesaret gerektiren de bir albüm çünkü 14 parçadan oluşuyor. Herkesin gündemde kalmak için tekli yayınlamayı tercih ettiği bu dönemde, yani sen de yayınladın ama bunlar zaten albümde olan parçalardı, sen neredeyse boxset uzunluğunda bir albüm yayınladın. Ayrıca Çok Konuştum’un kayıtlarına da prova almadan girmiştin. İki albümde de kimsenin yapmayacağı şeyler yapmışsın, bu cesaret nereden geliyor?

Aslında gündem meselesi pek de umrumda değil galiba Ezgisu. İnsanlar tüketileceğini bilerek şarkı yapıyorlar ve bu durum benim sinirimi çok bozuyor çünkü şarkı yapmazsan unutuluyorsun. Bu, günümüzde geçerli olan bir şey. Bir albüm yayınlıyorsun hemen “Yeni albüm ne zaman?” diye soruyorlar oysa bir albümü yapmak çok uzun süren bir şey. Yani o yüzden 14 tane yaptım ve dedim ki insanlar dinlesin. Bir yere gidene kadar dinlesinler, tüketip atmasınlar. İnsanların diline dolanacak şarkı yapmak gibi bir derdim yok. Gerçekten sevmeleri, 10 yıl falan sonra “Aa, burada böyle bir şarkı varmış!” deyip dinlemeleri, şarkıların ömürlük olabilmesi benim için daha önemli aslında.

İkinci albümünü yeni çıkardın tabi ama ilk albümünün üstünden 1,5 yıldan fazla bir zaman geçti ve gerçekten tekrar tekrar dinlenebilecek şarkılarla dolu. Yani tabi 1,5 yıllık bir süre bunu söylemek için erken ama Çok Konuştum’un 5 yıl falan sonra zamansız diyebileceğimiz bir konumda olacağını düşünüyorum.

Hadi ya, çok mutlu oldum! Umarım…

 

 

Karışık Bir Albüm’den hikayesini paylaşmak istediğin bir şarkı var mı?

Hepsini paylaşabilirim. Sen sor, ben anlatayım.

O zaman Seferi’yi anlatır mısın?

Tabi. Açıkçası yaşamadığım bir şeyi yazmak, düşünmediğim bir fikri beyan etmek bana çok samimiyetsiz geliyor o yüzden hayatta öyle bir şey yapmam. Mesela Hiç Karat Bir Adem Elması’nda bir fikir beyan etmek istedim ve yazdım. Ya da birine aşık olduysam bunu yazarım, birinden nefret ediyorsam yazarım, çekinmem çünkü insanlara bir şey söylemek, dert anlatmak hoşuma gitmiyor. Seferi’de de duygusal olduğum bir dönemde iki ölü yıldızın birbirine doğru çekilip çarpışıp bir patlama meydana getirmesiyle alakalı bir haber görmüştüm. Bu bana çok saf bir aşk gibi geldi, ben de önceden hoşlandığım, etkilendiğim birilerini aklıma getirerek önceki duygularımla bunu bütünleştirdim ve Seferi’yi yazdım.

Gözlerimden kalpler çıkıyor şu an. Peki Barmen?

Herkes kendini suçlu hissettiğinde bir şeyler yapar. Kimisi bir yerlere yumruk atar, kimisi koşar, bağırır çağırır falan. Bu şarkı da benim kendimi suçlu hissettiğim bir dönemde çok içtiğim bir günle alakalıydı. Açıkçası o ana dair çok bir şey hatırlamıyorum ama çok suçlu hissettiğim bir durumla ilgili.

Vicdan azabının dışa yansıması gibi mi yani?

Vicdan azabı, kendine kızma, birçok şey olabilir aslında. O an yazmaya başlamadım tabi bir gözüm Allah’a bir gözüm toprağa bakıyordu çünkü. Sonra yazmaya başladım.

Direkt o an yazmışsın gibi geliyor, bir anda içinden dökülmüş gibi.

Samimi geliyorsa ne mutlu.

Bir de Çok Konuştum Uyuşmuş Dilim var. Önce “O Versiyon” tekli olarak yayınlandı sonra akustik videosunu da yayınladın ve şimdi de klip mi geliyor ona?

İlk başta “O Versiyon” olana Antalya’da çok sevdiğim arkadaşlarımla klip çekmiştik. Yönetmeni Sarper Güzeldikiciler’di, o klibi de çok seviyorum. Ve geçtiğimiz günlerde de punk versiyonuna klip çektik.

Ya o parça aslında benim şarkıyı yazmama sebep olan eski kız arkadaşımla ilgili. Çünkü o sevdiğini hissetmek ama bana hissettirememekle alakalı şeyler söylüyordu. Ben de onu yazdım, çok çok söyledim ama kelimeler boş boş söyledim. Ya insanlar sevgi sözcüklerini çok kolay, çok çabuk söylüyorlar ama gerçekten hissedip bunu belirtebilmek ve hissettirebilmek çok zor bir şey. Onunla alakalı aslında.

Klip için bu durumun sende yarattığı duyguların görsel yansıması diyebilir miyiz?

Duygularımın görsel yansıması var ama aşk barındıran bir şey yok. Klipte ben oynamıyorum, çok sevdiğim arkadaşım Betül oynuyor, onun bu punk duruma uygun bir tipi ve hali var açıkçası. Klipte intihar, cinnet ve cinayet ögeleri yer alıyor. Daha çok “benimle alakalı sorunlar” var anlamına gelen bir klip oldu yani. Kısacası aşk kısmını attık, geri kalanı klipte kullandık diyebilirim.

Kendini tanıdığını düşünüyor musun Baturalp?

Kendimi tanıdığımı bayağı düşünüyorum. Herkesin sevmediği tarafları vardır ve olmalı çünkü kimse dört dörtlük değil. Ve sevmediğin yönlerinin farkına vardığında kendini tanımaya başlıyorsun. Ben de kendimin sevmediğim yönlerine eriştim ve bunlarla barıştım. Değiştirmeye çalıştığım şeyler oldu, değiştirmek istemediğim şeyler oldu ve dedim ki “Kendimi tanıyorum.”. Bunu söyledikten sonra da gitgide daha çok tanımaya başladım.

Demek ki bu sayede kendini bu kadar iyi ifade edebiliyorsun. Çok güçlü bir anlatımın var.

Çok teşekkür ederim. Ama tanımak önemli, bir kere hayata geliyoruz, sanırım, bir şeyleri tanıyıp değiştirmek için uğraşmalıyız. Yani kendimizi değiştirmeye uğraşmasak da başka birilerine, başka şeylere faydamız olabilir. Örneğin Brezilyalı bir çift var, kendi etraflarında 2000-3000 ağaç dikmişler. Yani çok ufak bile olsa bir şeyleri değiştirebiliriz. Mesela küçük ilçelere konsere gitmek benim çok hoşuma gidiyor. Sound anlamında berbat konserler oluyor çünkü ekipman olarak hiçbir şey yok. Ama örnek veriyorum, orada ilçeden dünyadan bihaber bir çocuk çıkıyor ve bir şekilde ona dokunup bir şeyleri değiştirebiliyorsun. Bence bu önemli bir şey.

Bunun üstüne ne diyebilirim ki? Çok güzel düşünüyorsun. Peki bir de “çok konuştum” vurgusuna değinmek istiyorum. Son albümünde Çok Konuştum Uyuşmuş Dilim diye bir şarkı var ayrıca direkt ilk albümünün adı Çok Konuştum. Buradaki çok konuştum, “Anlatmak istediğimi uzun uzun anlattım.” mı yoksa “İçerik olarak anlatmak istediğimden fazla şey anlattım.” mı?

Şarkıları kaydettikten sonra dinlerken “Ne çok şarkı sözü yazmışım.” dedim ondan sonra “Çok konuştum.” dedim sonra da albümün adı Çok Konuştum oldu. Çünkü sürekli yazmışım. Bir şeyi ilk yapmaya başladığında beyin, vücut onu kusar ya onu çok yaparsın, istem dışı bir şekilde ortaya dökersin, bu da öyle. Aslında biraz amatörce bir şey.

O fark ediliyor bu arada. Albüm inceleme yazısında “profesyonelleşmiş”le kastettiğim oydu aslında. Yani yine içinden gelenleri söylüyorsun ama kontrol etmeye başlamışsın, senin izin verdiğin kadar kelimelere dökülmüşler. Ve ben bu yüzden ilk albümü daha çok seviyorum galiba ama bunu yazıya eklemeyeceğim. (ekledi)

İkisi de benim albümüm sonuçta ya istediğini sev. İkisi de beni çok mutlu eder.

Klip çekerken neye göre seçim yapıyorsun? Daha rahat görsel bir şekilde ifade edebileceğin şarkıları mı seçiyorsun yoksa sevdiğin şarkıya mı klip çekiyorsun?

Açıkçası ilk albümdeki kliplerden Can Ceyhan ve Semih Yüksel’le çektiğimiz Ben Avare’yi seviyorum, onun dışındakileri pek sevdiğimi söyleyemem. Ve mesela Vurdu Kafama’ya klip çekmek istiyordum, çekemedim. Ama Karışık Bir Albüm’ün kliplerini seviyorum. Onları da Can Ceyhan, Sarper Güzeldikiciler ve Tunahan Emre Bilgin’le çekmiştik. Ve bu albümde de klip çekmek istediklerime hala klip çekemedim. Yani önce insanlara çok hitap etmeyen şeylere deneme klipleri çekeyim demiştim sonra esas klip çekmek istediklerim kaldı. Mesela O Kız Beni Sevemez’e, Kumdelen’e, Barmen’e, Ölü İhtimal’e, Seferi’ye klip çekmek istedim ama hiçbirine çekemedim.

Keşke çeksen…

Bir şekilde çekeceğim ya kafama koydum.

Doğduğu zamanın yanlış olduğunu düşünenler var, peki sen doğru zamanda doğduğunu düşünüyor musun?

Ben net yanlış zamanda doğduğumu düşünüyorum. Aslında her dönem güzel ve her dönem kötü ama ben rock’n roll’un olduğu analog dönemi çok seviyorum galiba ya. Hani kayıtların gerçekten müzisyenliğin kalitesini ortaya çıkarttığı dönem.

Aslında çok fazla insan bulunduğu döneme ait hissetmiyor, bu üzücü bir şey değil mi?

O hep var ya. Üzücü bir şey ama galiba bir şeyleri umut ediyorsun, geçmişin daha güzel olduğunu düşünüyorsun. Halbuki hiçbir zaman geçmiş çok güzel değildi, gelecek de çok güzel olmayacak. 70-80 yıl önce 2. Dünya savaşı vardı mesela. Ama ben gerçekten bilgisayarlardan filtrelenen, kalitesiz, sıkışmış dosyaların olmadığı müziği yaşamak isterdim ya. O sıcaklığı hissetmek isterdim. Açıkçası şu an dinlediğim müzikler benim hoşuma gitmiyor çünkü bilgisayarlardan samplelarla müzikler yapılıyor ve bu bana çok batıyor. Çok fazla dinleyemiyorum çünkü sıkıştırılmış ve sen bassan, ben bassam veya başka biri bassa hep aynı ses çıkacak yani bir özelliği ve karakteristiği yok. O yüzden o eski müziği seviyorum ya hacimli hacimli böyle. Ki bundan sonra daha da gitar müziği yapmak istiyorum yani hiç kimsenin dediği umrumda değil.

Gitar müziği derken sadece gitarı mı kastediyorsun yoksa gitarın öne çıktığı bir şey mi?

Gitar, davul, bas ve piyano olacak sadece.

Çok tatlı olur gerçekten. Akustik bir konserin olmuştu ve gerçekten çok çok güzeldi. Ayrıca Çok Konuştum Uyuşmuş Dilim’e de akustik bir video çektin. Akustiğe devam etmeyi düşünüyor musun peki, bir albüm, konser veya şarkılar?

Akustik hoşuma gidiyor ama albüm yapmam herhalde ya çünkü 3. albümü yapmak istiyorum ve bizim grupla da 3. albümü yaparız. Sıkışık bir dönem olacak yani. Ama kayıt yapmayı düşünüyorum. Köyde yapacağım hatta. Bayağı ses kayıt cihazı alıp kamerayla gidip çekeceğim ineklerin koyunların arasında. Böyle dağda bayırda şarkı söylemek istiyorum, saf bir şekilde, tek başıma.

 

 

Güncel bir konuyla devam edelim. Redd, geçenlerde Spotify İngiltere ofisine Spotify Türkiye’yle ilgili sorular sormuş ve çok ilginç cevaplar almıştı. Bunun sonrasında şey tekrar ortaya çıktı, nedir bu 3. Yeniler?

Ya ben hiç bilmiyorum bu konuları açıkçası. Yani endüstriyel olarak değerlendirdiğin zaman listelere girmek önemli bir şey çünkü dinlenmen için insanların gözüne çarpman gerekiyor . Ve şirketler de kendi sanatçıları yeni bir şey yayınladıkları zaman listelere girmeleri için uğraşıyorlar. Listelere giremezsen birazcık dışarıda kalıyorsun ve insanların elden ele göndereceği bir müzisyen oluyorsun böyle bir gerçek var. Ama 3. Yeniler nedir, ne değildir çok bilmiyorum. Bizim grup da giriyor çıkıyor ara sıra ama hiçbir fikrim yok. Ama tabi ki her müzisyen o listelere girip başka insanlara ulaşmak ister, ben de isterim bu da çok normal bir şey.

Peki bahsettiğim floodu okumuş muydun?

Okudum okudum. Yani Redd de haklı.

Bence direkt onlar haklı ya “onlar da” değil.

Tabi tabi kesinlikle haklılar. Sonuçta genç bir mecra ve Türkiye’de bir üretim patlaması var ilginç bir şekilde. Bazı şeylerin içi gerçekten dolu bazılarının boş, bunun ayrımını da ben yapamam ama bir kişi hepsini dinleyemez ya da hepsini bir süzgeçten geçiremez. O yüzden bunlarla ilgilenen bir sürü kişi olması lazım. Başka zevklerin bir ortak buluşması ya da başka zevklerden yola çıkarak değişik mozaiklerin oluşturulması gerekiyor bence.

Şey de ortaya çıktı bu arada, mesela 50 şarkılık bir playlistte bir grubun 5 şarkısı birden olabiliyor. Bu çok saçma değil mi?

Yani Türkiye’de ne normal ki? Spotify’a gelene kadar… Ama açıkçası böyle şeyler bana çok koymamaya başladı genel olarak. Bir sürü şey var sadece Spotify değil ki. Festivallerde, konser mekanlarında, bir sürü şeyde… Ama dediğim gibi çok koymuyor bana. “Olacağı varsa olur”a inanan bir insanım.

Alternatif bu ara çok popüler olan bir müzik türü ve alternatifin bir sınırı yok. O yüzden şöyle başlayacağım, sence alternatif olan müzisyen midir müziği midir?

Bunu sen sorana kadar hiç düşünmemiştim. Alternatif olan… Türkiye’de alternatif olan şey şu an pop. Çünkü alternatif, alternatifte kalmadığı için popüler kültürün içine sızdı; popüler kültürün içindeki materyallerle alternatif kültür birleşti ve şu an ortada çok anlam veremediğim garip bir şey var. Pop nedir, alternatif nedir, diye sorgulamaya başladım cidden. Çünkü eskiden alternatif diye nitelendirdiğin şey şu an çok da alternatif değil. Yani gençlerin arasında popüler kültürün içinde hizmet eden bir şey  aslına bakarsan. Ve alternatif, müzisyenin kendisi bence. Yani çok mainstream bir müzisyenin alternatif bir işe kalkışması yine alternatif olarak görülmez diye düşünüyorum.

Alternatif sahnede ana akımı sollamış, aşırı ünlü olmuş isimler var. Ve müzikte birçok etiket ve sınıflandırma olduğunu biliyoruz. Bu yüzden şunu sormak istiyorum: Sence o müzisyenler bir süre sonra adlarının başındaki alternatifi kaybedecek mi? Yani alternatif rock’sa rock’a evrilecek mi?

Ya ben de öyle çok hakim değilim aslına bakarsan. Mesela birinin bana alternatif demesi ya da rock demesi hiç umrumda olmaz, istediğini söyleyebilir. Ne yaptığımı değiştirmedikten sonra çok da önemli değil. O açıdan bunu hiç düşünmemiştim, şu an sen sorunca düşündüm. Yani çok bilemedim açıkçası. Çok önemli bir şey değil etiket ya ha rock olmuşsun ha pop olmuşsun ha alternatif olmuşsun, gerçekten  içinden gelerek yapıyorsan bence kategorinin hiçbir önemi yok. Türkü de olabilirsin, Türk sanat müziği de.

Keşke herkes senin gibi düşünse. 90’lar Türkçe popun ne kadar sevildiğini biliyoruz, şu an çocuğu olan çoğu insanın da gençliği popla geçmiş ve doğal olarak onların da çocukları popla büyümüş. Ve şimdiki gençler de alternatif müziği daha çok dinliyor. Sence bundan 30-40 yıl sonra ailesinin dinlediği şarkılar nedeniyle alternatif müzikle büyümüş çocuklar olur mu yoksa yaş aldıkça insanlar popa döner de yine şu anki gibi bir durum mu olur?

Bence o bir döngü ya. Aslında şöyle bir şey var 70’lerden sonra sanat adına yeni hiçbir şey yapılmadı. Yani yapılıyor da eklenti olarak. Cidden büyük çığırlar açan hiçbir durum yok, bir çember var ve dönüyor. Emin ol heavy metal tekrardan popüler olacak ondan sonra tekrar rap popüler olacak, tekrar elektronik müzik popüler olacak, tekrar DJ’ler patlayacak, tekrar pop müzik popüler olacak. Çünkü tüketim o kadar o kadar hızlı ki şu an, seneye türküler popüler olabilir mesela.

Zaten türkü coverları revaçta şu sıra.

Hah işte! Ya onu çok da düşünmemek lazım bence çünkü onu düşününce kendinden uzaklaşıyorsun. O hataya ben de düştüm o yüzden ben de biliyorum bunu. Şu an kendimi bulduğumu düşündüğüm için mutluyum ve bundan sonra herhangi modasal bir şeye kaptırmak istemem kendimi. Arayış içindesin müzisyen olarak, çıkış içindesin o yüzden ister istemez çekiliyorsun. Açıkçası şu an popüler olan ne, gündemde ne var pek umrumda değil. Streaming platformlarını da kullanmıyorum, çok bilmiyorum o yüzden.

 

 

Satın aldığın ilk albüm neydi?

Duman 1-2, lisedeydim.

Seni ilk en çok etkileyen, dinlediğinde “Aman tanrım!” dediğin grup hangisiydi?

Aman tanrım dediğim… Grup değil müzisyen ve biraz komik. Ortaokuldaydım, MTV Türkiye’de Avril Lavigne’i gördüm ve dedim ki “Ben aşık oldum galiba.”. 7/24 MTV Türkiye’nin başındaydım, Avril Lavigne’i bekliyordum. Çok cool olmayan bir cevap biliyorum ama böyle.

Bu hayranlık üzerine şunu sormam gerekiyor: Emo muydun?

Tabi tabi ben bayağı punkçı bir çocuk gibiydim ortaokul zamanları. Ama gitarda ilk çaldığım şey Duman’dır. İlk rock konserim, Kurban konseriydi. Burak abi (Gürpınar) baget atmıştı, etrafta pogo yapanlar vardı falan ve ben 13 yaşındayım. Hani ilk “Wow!” dediğim Kurban, Duman aslında.

Seni en çok etkileyen konser hangisiydi?

Aslında şey galiba beni en çok etkileyen, yani vefamla alakalı bir şeyden dolayı, Red Hot Chili Peppers konseri. Ayağım dize kadar alçıdaydı, daha 4 günlüktü ve 1 ayı daha vardı. Ve ben alçıyı kırıp konsere gittim çünkü çok istiyordum. Sabah 7’de konser mekanındaydım, 12-13 saat bekledim. Çok çok acayipti benim için.

Kaç yaşındaydın?

18 yaşındaydım.

İyiymiş. En son dinlediğin şarkı ne peki?

Noel Gallagher önceki gün yeni bir şarkı yayınlamıştı, Black Star Dancing. Merak ettiğim için bir bakmıştım.

Kelime seçimlerini gerçekten çok beğeniyorum, yani ilginç bir zihnin var ve bu çok güzel bir şey. Dile hakimsin, yani dille oynamak, kelimelerle oynamak ve mantıklı bir şekilde yeni kombinasyonlar yaratmak sağlam bir birikim isteyen bir şey. Anlatım tarzından, kelimelerinden etkilendiğin yazarlar var mı? Yoksa en son okuduğun kitabı da söyleyebilirsin.

En son okuduğum kitap jazz müzik tarihiyle ilgili bir kitap. Aslına bakarsan roman okumayı çok sevmiyorum. Nedense çok edebi şeyleri kendime çok bir birikim olarak alamadım ya küçüklüğümden beri. Örnek veriyorum uzayla ilgili, hayvanlarla ilgili, siyasi, tarihi şeyler okumak daha çok hoşuma gidiyor. Yani bir edebi yolculuğa çıkamadım hiçbir zaman. Aslında bu bence eksik olduğum bir yön. Makalelerle, bilimsel gelişmelerle takılıyorum daha çok öyle söyleyeyim.

Ama bunun gerçekten bir kaynağı olmalı. Çok fazla kelime biliyorsun, filmlerden falan mı geliyor?

Filmler olabilir ya çünkü gerçekten çok fazla film izliyorum. Bir de aslında bence insanlar düşünmüyor ya Ezgisu. Mesela ben şarkı yazarken telefonumu kapatırım ve haftada 5 gün falan evde olabiliyorum. Yani kendimi verebiliyorum ve bu bence çok önemli. Bazen basit anlatmayı da sevebiliyorum ama bir şeylerin üstüne düşünmek daha çok hoşuma gidiyor. Yani bir şeylerin üzerine düşünürsen kendi kendine de bir şeyler biriktirebilirsin.

Ama tabi ki etkilenmen gereken, kendine giyinmen gereken şeyler de var. Herkesin bir besin kaynağı var, ben çok fazla film izlerim bir de insan gözlemlerim. Hatta konserlerde çok acı çekiyorum çünkü çalarken kim kimle konuşuyor, kim kimle flört ediyor, kim ne içiyor hepsini bilirim mesela. Bu bazen canımı ciddi anlamda yakıyor çünkü her konuşmayı duyuyorum. Hatta geçenlerde bir arkadaşım söyledi, bizim konsere ilk gelişiydi, “Sürekli konuşmaya dahil olup duruyorsun.” dedi. Sahnede çalarken birisinin söylediği bir şeyi duyuyorum o gürültüde bir de laf yetiştiriyorum, gerçekten çok saçma. Yani insan gözlemlemekten birikim sağlıyorumdur belki.

Biraz şaşırdım ya çünkü çok odaklanmış görünüyorsun aslında.

Odaklanıyorum aslında ya Ezgisu. Bence bu, odaktan kastımıza bağlı yani herkesin odaklanma şekli farklıdır. Benim de bütün seyircilerle, mekanla birlikte odaklanmak hoşuma gidiyor. Mesela ben bütün mekandaki çalışanlarla tanışırım çünkü o gün beraber bir iş yapacağız. Öyle bir şey yani, sahne değil sadece. Oradaki barmen de ne bileyim sesçi de seyirci de herkes işin içinde. O yüzden seyirciyi duymak, dinlemek de hoşuma gidiyor sadece pisleşmedikleri zaman. Çünkü pisleşiyorlar da bazen.

Bu cevaptan sonra yavaş yavaş sevdiğim müzisyenden sevdiğim insana doğru geçiyorsun. Peki tekrar tekrar izlediğin bir film var mı?

Çok mutlu oldum. Evet, tekrar tekrar izlediğim bir film var. Yönetmeninden nefret ediyorum, insan olarak çok iğrenç biri ama The Dreamers.

Konserlerini de heyecanla bekliyorum bu arada. Özellikle bu albümden sonra müthiş bir atmosfer olacağına eminim. Herkesin coştuğu bir konser hayal edebiliyorum ve umarım insanlar beni hayal kırıklığına uğratmazlar. Ben birbirine dönüp çalan insanları severim bu yüzden sizin sahnedeki halinizi çok seviyorum.

Onu ben de çok seviyorum. Ya biz bunu hep konuşuyoruz, eskisi gibi tutkulu bir dinleyici yok artık. Yani daha çok böyle festival ortamı dinleyicisi var ama bakalım, umarım o ateşli seyirci, coşkulu ortam geri gelir.

Baturalp, bu güzel sohbet için çok çok teşekkür ederim. Son olarak, lütfen bildiğin gibi müzik yapmaya devam et.

Ben de dinlediğin için çok teşekkür ederim. Umarım sen de keyif almışsındır. Dikkat et kendine.

Sen de. Yeni albümlerde, konserlerde görüşmek üzere…

Nezaketi ve samimi cevapları için Baturalp’e buradan tekrar teşekkür edelim. Umarım siz de okurken keyif almışsınızdır. Ben, Çok Konuştum Uyuşmuş Dilim’in klibi yayınlandığında linkini yorum olarak ekleyeceğim ama siz konser haberleri ve başka güzel sürprizler için  Baturalp’i Instagram’dan ve Youtube’dan takip etmeyi unutmayın! Ayrıca Baturalp’in gitaristi olduğu Birileri’nin 2. albümü Kusursz yayınlandı, ona da bir bakmanızı öneririm.

 

Bu içerik size ne hissettirdi?
ehehe
0
ilginç
0
kalp <3
9
karasızım
0
olamaz!
0
üzücü
0