Bunu okuyorsunuz:
Ceren Gündoğdu ile Albüm Öncesi | Röportaj #36

Ceren Gündoğdu ile Albüm Öncesi | Röportaj #36

ceren gündoğdu 2020

Tepetaklak şarkısıyla tanıştığımız Ceren Gündoğdu, önümüzde ki günlerde ilk albümünü bizlere sunacak. Müzik hayatına ilk adımından, albümünden, çocukluğundan ve özenilesi dostluklarından söz eden samimi bir röportaj yaptık. 20 Mart’ta albümün çıkış şarkısı olan Değilsin Tanrı’nı klibini sabırsızlıkla bekliyoruz.

 

Ceren Gündoğdu ismini hepimiz bu dönem sık sık duyuyoruz! Şimdi kendisini daha yakından tanımanın tam zamanı…
 

Özel Kişiler, İyi Dostlar ve Müzik…

İlk teklinizden itibaren Arel Koray Nalbant ile çalışıyorsunuz. Nasıl bir araya geldiniz?

Koray’la dostluğumuz Boğaziçi Üniversitesi’nde başladı. Farklı bölümlerde okuyan ama kendi şarkılarını yazan çocuklardık. Çalıştığım müzisyenlerle iyi bir arkadaşlık kurabilmiş olmayı çok önemsiyorum, aynı dili konuşabiliyor olmanın güzel enerjisi ürettiklerine de yansıyor çünkü.

 

Müzik kulübü sayesinde denk geldiniz sanırım?

Evet, Boğaziçi’nde okuyan ve aklı fikri müzikte olanların bir nevi toplanma yeridir müzik kulübü. O zamanlar bir müzikal gösteri sahnelemeye çalışıyorduk okulda. Koray’la da baş rolleri paylaşıyorduk. Ardından neredeyse 10 yıl geçti ve şimdi bakınca bir taraftan müzikallerde oynuyorum bir taraftan da şarkılarımın prodüktörlüğünü Koray yapıyor. Ne mutlu ki tutkuyla bağlı olduğum şeyleri küçük yaşta keşfedebilmiş, hayallerimin peşinden koşabilme şansına erişmişim. Hayata teşekkür etmek istiyor insan bunu gördükçe.

 

Çok uzun bir süre geçti ama hep iletişimden kalmışsınız…

İletişimde kalsak da görüşemediğimiz zamanlar oldu elbette. Hepimizin hayat ritmi o kadar hızlı ki… Başarı, yoğun iş temposuna rağmen ailene, arkadaşlarına ve kendine vakit yaratabilmek bence. Bunu yapabildiğin müddetçe ruhunu besliyorsun, o da yaptığın müziğe yansıyor. Doğal bir döngü bu… Ben sosyoloji okurken bir yandan da İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Müzikal-Tiyatro eğitimi almaya başladım. İki üniversiteye aynı anda devam ettiğim için istemeden de olsa kulüpten uzaklaştım. Boğaziçi’nden mezun olunca kendimi İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sahnelerinde buldum, iki sezon boyunca kült bir Broadway müzikali olan ‘Sidikli Kasabası’nda başrollerden biri olarak görev yaptım.  Ardından yaklaşık 2 sene boyunca, TRT ekranlarında kendi müzik programlarımı hazırlayıp sundum (Sokakta Hayat Var & Şehrin Işıkları). Fakat lise yıllarından beri kendi şarkılarını yazan bir şarkıcı olarak, tüm bunları yaparken, hep tek bir hayalim vardı; kendi müziğimi insanlarla paylaşmak.

 

Özgün bir müzik dili…

Sonrası nasıl gelişti?

Bazen kendi kendime sorup durduğum oldu neden bu kadar vakit kaybettim kendi şarkılarımı yayınlamak için diye ama zamanla anladım ki her şey için doğru bir zaman var diyenler haklılar. Bunca zaman sahnede olmak, farklı müzik türlerinin dünyasına girip çıkmak, çok fazla sayıda iyi müzisyene temas etmek bugünlere bir ön hazırlık oldu çünkü. Sana dair özgün bir müzik dili yaratabilmek için ilk olarak, senden önce üretilen müzikal dünyanın içine girmen, çokça dinlemen, çokça söylemen, ilham alman gerekiyor sanki. Yaklaşık 2 sene önceyse Koray ile bir proje dolayısıyla yollarımız tekrar kesişti. O noktada Koray’ın bana olan inancı ve desteği itici bir güç oldu. Tam 1.5 sene önce de ilk single’ımı yayınladık. Bu 1.5 seneye 8 single sığdırdık ve şimdi de daha önce yayınlanmamış 7 şarkımdan oluşan ilk albümümü paylaşmak için gün sayıyorum. Daha ne isterim.

 

Vera ve Ceren Gündoğdu

 

Çok güzel bir dostluk hikayesi. Peki albümde başka kimler ile çalışıyorsunuz?

Albümdeki 4 şarkının prodüktörlüğü Koray’a ait. Diğer 3 şarkının prodüktörlüğü ise Cihan Mürtezaoğlu’na. Cihan yıllardır hayranlıkla dinlediğim, müziğiyle müziğim arasında bir bağ kurabildiğim bir sanatçı, tamamen tesadüfi bir şekilde kesişti yollarımız. Hayatın gönderdiği işaretleri okumaya çalışan biriyim, Cihan’la tam da albüm öncesi, böyle plansız şekilde yollarımızın kesişmesi bana verilen bir armağan bence.

 

 

Bu albümde farklı tarzlar dinleyecek miyiz?

Albüm sound’u daha önce yayınladığım şarkılardan uzak değil. Yalın bir dil ve güçlü melodiler eşliğinde anlatılan samimi, içten ve melankolik hikayelerle karşılaşacak dinleyenler. Bir nevi, kalbi kırılma pahasına bile olsa duygularının peşinden gidebilecek kadar cesur birinin içsel yolculuğunu yansıtıyor şarkılar. Piyano başında şarkı yazan biri olarak loop müziklerdense, dinlerken nereye varacağını merak ettiğin melodilerin hakim olduğu şarkılara meyilliyim. Dolayısıyla da vokalin ön planda olduğu, piyano ve synth melodilerinin dinleyeni kendi duygularına doğru yol almaya davet ettiği, oldukça romantik bir alternatif-pop albümü çıktı ortaya.

 


 

Kapalı Gözler…

Albümde düet olacak mı?

Bu ilk albümün olduğu için ne bir cover, ne de bir düet var içerisinde. ‘Kapalı Gözlerle’ başka bir aracı olmaksızın, sesimle ve sözümle tamamen beni yansıtsın istedim.

 

Yeni albümde sizi heyecanlandıran gelişmeler nelerdi?

Çocukluk zamanlarından beri favori oyunum salondaki piyanonun başına geçip kendi şarkılarımı yazmaktı. Yani aslında o kadar uzun zamandan beri hayalini kurduğum bir şey ki albüm. Bu başlı başına bir heyecan! 1.5 sene önce bir şarkıyla başlayan yolculuk, paylaştığım her şarkıdan sonra dinleyenlerin ‘sanki benim hikayemi anlatmışsın!’ diyen mesajlarıyla devam etti. Bu ortaklığı kurabildiğini hissettikçe daha çok yazmak daha çok söylemek istiyorsun ve bir bakıyorsun ki albüm kendiliğinden hazır. Zorlama hiç bir şey yok içinde; bana ait olmayan, samimi olmayan hiç bir şey yok… Tabi bu demek değil ki aylardır gece gündüz hayatta başka şey yokmuşcasına  çalışmadık. Demek istediğim yola kendin gibi olmaya ve kendin gibi kalmaya söz vererek çıkarsan ve zaten kendini bildin bileli müzikle nefes alıyorsan, o albüm zamanı gelince öyle ya da böyle çıkıveriyor ortaya işte…

 

Peki albüm neden şimdi? Neden daha önce hep tekli olarak gidildi?

Biraz sektörün haliyle alakalı bu sorunun cevabı. Her şey çok hızlı tüketiliyor. Bunu eleştirdiğimiz kadar müziğin bu kadar hızlı üretilmesine de karşıyım ben. Üretmek çok değerli ama sırf internet algoritması düzenli içeriği öne çıkartıyor diye ya da sırf teknolojik imkanlar prodüksiyonu kolaylaştırıyor diye müzik yapmak doğru gelmiyor bana. Kocaman bir havuzun içinde kaybolup gidebiliyor özenli işler… Yine de umutsuz değilim hiç, iyi şarkının önüne kimse geçemiyor. Tekliler biraz tanışma gibi oldu. Adım adım bir bağ kurduk. Konserlerde kurduğumuz iletişim, sosyal medya üzerinden yürüttüğümüz diyalog, şarkıların sahiplenilmesi beni daha da fazla şarkı paylaşmaya itti zamanla. Bir de albümdeki bütünlük hissi ve şarkıcıya kendi dünyasını ve yorumculuğunu anlatabilmesi için açtığı alan çok değerli geliyor bana. Zamanının geldiğini hissettim ve tanışma evresinden kaynaşma evresine geçelim istedim bu albümle.

 

 

Üretim aşamasından nelerden ilham alıyorsunuz?

Kendi yaşanmışlıklarım çoğu zaman başlangıç noktasını oluşturuyor. Duygusal kumbaramda biriktirdiklerim bazen yıllar sonra meyve veriyor, bazense sıcağı sıcağına. Kendimi bildim bileli insanların hissettiklerini anlamaya çaba gösteren, kendi duygularını en derinine inip irdelemeyi sevdiği gibi, başkalarının hikayelerine dert ortağı olmayı da çok seven biri oldum. Zaten empati kurabildiğin noktada izlediğin, okuduğun, dinlediğin her hikaye kendi hikayelerinle iç içe geçebiliyor. Bu kadar çok duygu yüklenince de dışa vurmak istiyorsun nefes alabilmek için. Sylvia Plath’in dediği gibi; yazıyorum çünkü içimde susturamadığım bir ses var.
 

 

Geçmiş Zamana Dair…

Bildiklerimiz dışında kaç şarkınız var?

Bilmem ki hiç saymadım ama epey çok şarkım var kıyıda köşede… Nicelikten çok nitelik önemli elbette. Her yazdığın şarkı başka bir şey öğretiyor sana, içsel olarak da müzikal olarak da… Ve her şarkın iyi olmak zorunda da değil. Bu bir süreç… İlk şarkımı 12 yaşında tarih dersinde yazmıştım adı ‘İki Ayrı Elmanın İki Ayrı Yarısı’ydı. Hala da kelimesi kelimesine hatırlıyorum o saçma şarkıyı. Fakat onu yazmamış olsaydım, albümdeki şarkıları da yazamazdım belki. Diyorum ya bu bir süreç, bir yolculuk hali.

 

Söylemekten en keyif aldığınız cover hangisi?

Çok zor bir soru. Hiç bir sorunun ‘en’ haline cevap vermek kolay değil benim için, dünya kararsızı bir insan olduğum için ama özellikle Sezen Aksu’nun eski şarkılarını söylemeyi çok seviyorum. Şarkı yazmanın ve kendi şarkılarını söylemenin yeri bambaşka ama eski bir şarkıya yorumun ile yeni bir duygu katmak da çok keyifli.

 

 

Önce oyunculuk sonra müzik. Müzik yapmaya nasıl karar verdiniz?

Dünyaya gözlerimi açtığım evin salonunda hem piyano, hem bağlama vardı. Bence müziğin bendeki yerini özetleyen cümle bu. Türk Halk Müziği şefi bir baba, Türk Sanat Müziği ses sanatçısı bir anne, piyano ve müzikal-tiyatro eğitimi alan bir Ceren. Böyle sıralayınca karmakarışık geliyor kulağa belki ama aksine bu çeşitlilik benim hazinem oldu. Bir diğer deyişler müzik benim yuvam oldu kendimi bildim bileli. Müziğin türlü rengine temas etmemi sağlayan aileme büyük bir teşekkür borcum var. Müzik yapmaya nasıl karar verdiğimi ise inanın anımsayamıyorum çünkü hayat müzikle başladı zaten benim için, öncesi yok.

Ceren Gündoğdu hayatımıza güneş gibi giren, nadide sanatçılardan biri oldu. Aşk, hüzün ve hafif melankolik şarkılarla bizi hiç yalnız bırakmayan bu sanatçıya röportaj için teşekkür ediyoruz! Yeni albüme hazır mıyız?

Ceren Gündoğdu’nun sosyal medya hesabı.

Sitemizin Ceren Gündoğdu ile ilgili daha önceki yazısı.

Bu içerik size ne hissettirdi?
ehehe
0
ilginç
0
kalp <3
5
karasızım
0
olamaz!
0
üzücü
0